Konum Bilgisi
Konum Bilgisi
E-Sonuç
Çalışma Saatleri
Çalışma Saatleri

Pazartesi - Cuma

09:30 - 17:00

Cumartesi

09:30 - 14:00

Pazar

Kapalı

İletişim Bilgileri
İletişim Bilgileri
Randevu Talebi
Randevu Talebi

Sağlık Rehberim

17/06/2022
Sigarayı Bırakma Yöntemleri

Tütün ürünlerinin kullanımı, dünya çapında önlenebilir kardiyovasküler ölümlerin en yaygın nedenidir. Her yaştaki bireylerde sigara kullanımının sona erdirilmesi, sağlık için oldukça faydalı olduğu kanıtlanmış bir durumdur. Birçok hastalık için risk faktörü olan sigaranın bırakılması, kronik böbrek yetmezliği gibi çeşitli hastalıklarda ilerlemenin durmasına da yardımcı olur. Sigara bırakmanın faydaları daha önceden tütün dumanına olan maruziyetin yoğunluğuna ve süresine bağlıdır. Sigarayı bırakanların daha uzun yaşam süresine sahip olmaları beklenirken sigarayı bırakanlarda tütün ürünlerinin sebep olduğu koroner kalp hastalığı, kanser ve çeşitli akciğer hastalıklarına yakalanma olasılığını da düşüktür. Ayrıca Bağımlılık yapıcı bir ürün olduğu için sigaranın bırakılması her kişide mümkün olmayabilir. Bu durumda günlük içilen sigara sayısının azaltılması doktorlar tarafından önerilir. Ancak sigarayı azaltmanın, tamamen bırakma kadar sağlık üzerine faydalı etkilerinin olup olmadığı halen tartışma konusudur. Yapılan çalışmalarda günde 10 sigara ve daha azını tüketenlerin bile çeşitli sağlık risklerine sahip olduğu bulunmuştur. Bu kişilerde sigara ilişkili kanser gelişme olasılığı ise 2.34 kat daha fazladır. Sigarayı bırakmak bu risklerin azalmasını sağlar. Özellikle daha genç yaşta sigaranın bırakılması, risklerin daha da az olmasına katkıda bulunur. Sigara Kullanımının Zararları Nelerdir? Sigara içinde bulunan nikotin, eroin kadar bağımlılık yapabilen bir maddedir. Bu nedenle nikotin bağımlılığına karşı çıkmak oldukça güçtür. Sigarada bulunan bol miktardaki nikotine uyum için beyinde ek nikotin reseptörleri oluşur. Bu yüzden yeterli nikotin alınmadığında endişeli ve gergin hissetmeye yol açan nikotin yoksunluğu meydana gelebilir. Sigaranın dolaşım sisteminde ciddi etkileri vardır. Sigara kullanımı kanın daha koyu olmasına ve akışkanlık özelliğinin azalmasına neden olur. Bu sebeple damarlarda pıhtı oluşma riski de artar. Beyne, kalbe ve bacaklara olan kan akımında sorunlar ortaya çıkar ve kalp krizi ya da inme gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Bacak damarlarında tıkanmaya yol açabilen sigara kullanımı, ayak parmaklarının ya da ayakların kesilmesi ile sonuçlanabilir. Solunum yollarını da etkileyen sigara dumanı akciğerlerde doku hasarına sebep olur. Bu nedenle çeşitli solunum yolu hastalıklarının ve akciğer kanserinin gelişme riskinde de artış görülür. Kas ve kemikleri de etkileyen sigara kullanımı, kaslarda yıpranma ve kolay yorulmaya neden olurken sağlıklı kemik doku oluşumunu da azaltır. Sigara içen kişilerde iç kulaktaki yapılarak giden oksijen miktarında azalma görülür ve bu nedenle işitme kaybı oluşabilir. Ayrıca körlüğe yol açabilen katarakt ve sarı nokta hastalığının oluşma riskinde de artışa neden olur. Ciltte kuruma ve elastikiyetin kaybolmasına neden olan sigara kullanımı, kırışıklıklara yol açar. Sigara dumanı çeşitli ağız sorunlarına neden olur. Diş çürükleri, ağız yaraları ve diş eti hastalıkları, sigara içenlerde daha fazla görülür. Sigara kullanımı ayrıca çeşitli kanserlerin oluşmasında en önemli risk faktörlerindendir. Pasif İçicilik Nedir? Pasif içicilik, başkasının sigarasının dumanını solumak anlamına gelir. Özellikle çocuklarda astım, bronşit, zatürre gibi solunum yolu hastalıklarının oluşma riskinde artışa yol açar. Pasif sigara içiciliği, akciğer kanserine bağlı hastalanma ve ölüm oranlarında önemli artışa neden olduğu için oldukça tehlikeli bir durumdur. Sigara içen kişilerin sigara kullanmayan eşlerinde yapılan çalışma, pasif içiciliğin akciğer kanseri oranında %20-30 oranında artışa neden olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yapılan çalışmalar, pasif içiciliğin de kalp hastalığı ve inme gibi ölümcül olabilecek sağlık sorunlarının oluşmasına katkıda bulunduğunu göstermiştir. Bu nedenle sigara kullanımının bırakılması sadece o kişiyi değil, sigara dumanına maruz kalan diğer aile üyelerinde de olumlu etki meydana getirir. Sigara dumanı, akciğer içerisinde belirli bir süre kalır. Bu nedenle sigara dışarıda bile içilse evin içine girildiğinde sigara dumanındaki zararlı maddeler nefes alışverişi sırasında ortama yayılır. Bu durum da sağlık açısından ciddi riskleri beraberinde getirir. Sigarayı Bırakmanın Faydaları Nelerdir? Sigara bırakmanın faydaları ilk andan itibaren ortaya çıkar. Sigara bırakıldıktan sonra ilk 20 dakikada kalp hızı ve kan basıncında düşme görülür. 12 saat sonrasında ise dolaşım sisteminde bulunan karbonmonoksit düzeyi normale döner. Birkaç ay içinde dolaşım sisteminde ve akciğer işlevlerinde düzelme başlar. Sigara bırakıldıktan 1 yıl sonra koroner kalp hastalığı riski yarıya düşerken 15 yıl sonra sigara içmeyenler ile aynı seviyeye düşer. Ayrıca yine belli bir süre sonra çeşitli kanserlerin oluşum riski de azalmaya başlar. Bağımlılık döngüsü kırıldığında beyinde bulunan nikotin reseptörleri tekrar eski haline döner ve bu sayede nikotin yoksunluğu hissedilmez. Sigaranın bırakılması, kan dolaşımında pıhtı oluşma riskinde azalmaya sebep olur ve bu sayede kalp krizi olasılığı da azalır. Ayrıca daha net işitme ve görmeye katkıda bulunurken cildin de daha temiz görünmesini sağlar. Sigara dumanından etkilenen akciğerler, sigaranın bırakılması ile düzelmeye başlar ve akciğerde oluşan hasar durur. Bunlara ek olarak daha sağlıklı bir cinsel yaşam sağlar. Ayrıca daha iyi bir bağışıklık sistemi oluşmasına katkıda bulunur. Sigarayı Bırakmak İçin Uygulanabilecek Yöntemler Nelerdir? Nikotin bağımlılığına yol açtığı için sigarayı bırakmak çoğu kişi için zordur. Ancak sigara bırakma planı hazırlamak ve bu plana sadık kalmak, sigarayı bırakmanın en önemli aşamasıdır. Sigarayı bırakma sürecinde sürece odaklanmak ve gerekirse çevredeki diğer insanlardan yardım istemek önemlidir. Sigarayı bırakma konusunda net olmak ve stresli durumlardan uzak durarak sosyal çevreyi genişletmek, bu sürecin daha kolay atlatılmasına yardımcı olur. Sigara içmeye bağlı olarak beyinde artan nikotin reseptörleri bu süreçte yoksunluğa neden olabileceği için sağlık kuruluşlarına başvurmak oldukça önemlidir. Sigaranın bırakılabilmesi için sigara ve nikotin bağımlılığı olan kişilerde polikliniklerde çeşitli tedavi yöntemlerine başlanabilir. Sigarayı Bırakmaya Yardımcı Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Sağlık kuruluşlarının ilgili bölümlerinde sigaranın bırakılmasına yardımcı tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Sigaranın bırakılması için nikotin yerine koyma tedavisi ile bupropion veya vareniklin etken maddelerini içeren ilaçlar kullanılır. Bu tedavi yöntemleri nikotin çekilmesi belirtilerinde azalmayı sağlar. Sigarayı bırakmaya karar vermiş ancak henüz hazır olmayan kişilerin hazır olmasını beklemek yerine ilaç tedavisine başlanabilir. Özellikle vareniklin kullanımı bu kişilerde nikotin yerine koyma tedavisine göre daha çok tercih edilir. İlaç tedavisi dışında psikolog veya psikiyatristler tarafından davranışsal terapi uygulanabilir. Ancak hem davranışsal tedavi hem de ilaç tedavisinin birlikte uygulanması sigara bırakma üzerinde daha etkilidir. Sigara bağımlılık yapıcı bir tütün ürünüdür ve hem kullanan kişi hem de yakınında bulunanlar için oldukça zararlıdır. İçeriğinde bulunan nikotin, bağımlılık oluşmasına sebep olduğu için sigaranın bırakılması oldukça zor olabilmektedir. Bu nedenle sigarayı bırakmak isteyen kişilerin sağlık kuruluşlarına başvurarak profesyonel yardım istemeleri oldukça önemlidir.

Safiye Ali Teması 8 Dakika
21/12/2020
DHI Saç Ekimi Nedir?

Saç kaybı, beslenme ve bakım gibi çevresel koşullara bağlı olarak ortaya çıkabildiği gibi alopesi (saçkıran) veya hormon düzensizliği gibi çeşitli sağlık problemleri de yoğun saç kaybına neden olabilir. Özellikle erkeklerde saç kökleri testosteron hormonuna aşırı duyarlıdır ve bu durum yaşla birlikte hormon düzeyindeki azalmaya bağlı olarak saç dökülmesinde artışa yol açar. Hemen her yaştan bireyi etkileyebilen bu problemin çözümüne yönelik farklı tedavi yöntemleri geliştirilmiş ve kellik olarak adlandırılan kalıcı saç kaybının tedavisi için yalnızca saç ekimi uygulamasının etkinliği kabul edilmiştir. İlk saç ekiminin uygulandığı 1939 yılından bugüne yapılan pek çok çalışma ile uygulama standartları geliştirilmiş ve bu sayede kalıcı saç kaybının tedavisi mümkün hale gelmiştir. Günümüzde yaygın olarak uygulanan follicular unit extraction (FUE) ve direct hair implantation (DHI) gibi saç ekimi yöntemleri, alanında deneyimli klinisyenler tarafından uygulandığında son derece başarılı sonuçlar verebilir. Diğer yöntemlere göre pek çok avantajı bulunan DHI saç ekimi, son yıllarda en sık tercih edilen yöntemlerden biridir. DHI Saç Ekimi Nedir? Direct hair implantation olarak adlandırılan DHI saç ekimi yöntemi gerek iyileşme süresinin kısalığı, gerekse tek seansta çok sayıda saç ekimi gerçekleştirebilme olanağı açısından en avantajlı yöntemlerden biri olarak kabul edilir. Deride bulunan saça ve sağlıklı köklere zarar vermeden saçsız bölgeleri yoğunlaştırarak kapatmayı hedefleyen bu yöntem sayesinde çok daha sık ve doğal görünüme sahip bir saç ekim işlemi gerçekleştirilir. İşlem öncesinde saç kökleri yüksek çözünürlüğe sahip görüntüleme cihazları ile detaylı olarak incelenir. Kişinin saç tipi, sağlıklı saç köklerinin durumu, mevcut saç sıklığı ve dökülme şiddeti, donör olarak belirlenen alanın özellikleri saptanır ve saç ekimi yapılacak bölgenin genel durumu detaylı olarak muayene edilir. Daha sonra kişiye en uygun olan saç ekimi tasarlanır ve lokal anestezi uygulamaları ile işlem başlatılır. DHI saç ekimi yönteminde genellikle kişinin ense bölgesinden alınan saç kökleri tercih edilir. Son derece gelişmiş teknolojik cihazlardan biri olan mikromotor cihazı ile ense kökünde yer alan sağlıklı saç kökleri özenle çıkarılır. Daha sonra çıkarılan saç kökleri özel bir solüsyon içerisine konulur ve bu sayede her bir saç kökünün canlılığını koruması sağlanır. Verici bölgeden köklerin çıkarılması işlemi tamamlandıktan sonra saç ekiminin gerçekleştirileceği bölgeye anestezi uygulanır ve ekim işlemi başlatılır. DHI öncesinde kişiye uygun saç tasarımının yapılması son derece önemlidir. Bu sayede yeni saç kökleri, her bir saçın çıkış yönüne uygun şekilde yerleştirilir ve doğal saç yapısı korunmuş olur. Daha sonra mikro uçlar aracılığıyla güvenli bir şekilde çıkarılan sağlıklı kökler saç kaybının yaşandığı alanlara direkt olarak ekilmeye başlanır. Saç ekimi öncesi saçsız bölgede kanal açma gibi zorlu girişimlere gerek duyulmayan DHI yöntemi sayesinde hem başarılı sonuç için gereken seans sayısı azalır hem de işlem sonrası yara gibi doku hasarı görülmez, iyileşme süresi büyük oranda kısalır. Bu durum işlemden sonra saç ekimi yapılan bölgede enfeksiyon gelişme riskini de azalttığı için DHI yöntemi en güvenilir saç ekimi yöntemlerinden biri olarak kabul edilir. Bununla birlikte işlemden sonra pansuman ve özel bakım gerekliliği bulunmadığı için hastanın günlük yaşantısına hızlı şekilde dönmesi sağlanır. Pek çok açıdan avantajı bulunan bu yöntem sayesinde doğal görünümlü, güçlü ve sağlıklı saçlara kavuşmak; genetik veya stres gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan saç kaybı problemini tamamen kontrol altına almak mümkündür. DHI Saç Ekimi ile İlgili Dikkat Edilmesi Gerekenler DHI saç ekimi uygulaması minimal de olsa invaziv bir girişim olduğundan uygulamanın steril ortamda yapılması son derece önemlidir. Uygun olmayan koşullarda gerçekleştirilen saç ekimi sonrasında saçlı deride enfeksiyon meydana gelebilir. Bu durum hem uygulamanın başarısını hem de kişinin sağlığını riske atan ciddi komplikasyonlardan biridir. Dolayısıyla saç ekimi uygulaması için güvenilir kliniklerin tercih edilmesi gerekir. Bununla birlikte saç ekimi işleminden sonra saçlı deride meydana gelen kızarıklık, hassasiyet, kaşıntı, kabuklanma gibi durumlar 1-2 hafta süresince normal kabul edilir. Bu semptomlar işlem uygulanan derinin sağlıklı iyileşme sürecinde görülen normal bulgulardır. Ancak iki haftayı geçkin süre boyunca devam eden kızarıklık ve hassasiyet durumları mevcut bir enfeksiyon tablosunun belirtisi olabilir. Bunun yanı sıra saç ekimi operasyonlarında başarı oranı işlemi uygulayan klinisyenin deneyimi ile birlikte uygulama merkezinin donanımına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Kullanılan cihazların yeterliliği, uygulamayı gerçekleştirecek olan klinisyenin deneyimi, mevcut teknik hakkında yeterli bilgi sahibi olup olmadığı gibi pek çok etken, DHI saç ekimi yönteminin başarısını doğrudan etkileyen önemli faktörlerdir. Bu nedenle saç kaybını durdurmak, kalıcı saç kaybı (kellik) durumunu kesin olarak çözüme ulaştırmak, son derece doğal görünüme sahip bir saçlı deriye sahip olmak, kısa seans sayısı ile hızlı şekilde çözüme ulaşmak ve enfeksiyon gibi komplikasyon risklerini en aza indirmek isteyen kişilerin DHI saç ekimi yöntemi için güvenilir merkezlere başvurması, alanında uzman klinisyenlerden oluşturulmuş ekipleri seçmeye özen göstermesi gerekir. Siz de DHI saç ekimi uygulaması ile yeni ve sağlıklı bir görünüm kazanmak ve olası komplikasyon risklerini en aza indirmek için deneyimli saç ekim merkezlerini tercih edin. liquet rutrum, nunc lectus luctus mi, in laoreet ligula ligula quis elit.

Safiye Ali Teması 6 Dakika
21/12/2020
Düşük Tansiyon

Düşük tansiyon Her kalp atımı ile birlikte vücuda pompalanan kan, damar çeperine bir miktar basınç uygular. Bu basınç kuvvetinin değeri, kan basıncı olarak tanımlanır. Kan basıncı günlük aktiviteler sırasında düzenli olarak artıp azalabilir. Basınç değerinin normal kabul edilen değerinin altına inmesi ise düşük tansiyon (hipotansiyon) olarak isimlendirilir. Düşük tansiyon hakkında daha fazla bilgi almak için yazının devamını takip edebilirsiniz. Düşük Tansiyon Nedir? Kan basıncının ölçümünde milimetre cıva (mmHg) birimi kullanılır. İkili şekilde ifade edilen kan basıncı değerlerinden ilk söylenen sistolik kan basıncı, ikincisi ise diastolik kan basıncı olarak isimlendirilir. Sistolik kan basıncı, kalp atımı ile birlikte ölçülen değer olup kalbin gevşediği andaki kan basıncı ise diyastolik kan basıncıdır. Halk arasında genellikle hipertansiyon yani kan basıncı yüksekliğinden bir rahatsızlık olarak bahsedilse de sistolik ve diyastolik kan basıncı değerlerinin düşmesi olan hipotansiyon (düşük tansiyon) da bir takım problemlere neden olabilecek bir durum olduğu için bu konuda bilinçli olmakta fayda vardır. Bir kişinin kan basıncının düşük tansiyon şeklinde ifade edilebilmesi için sistolik kan basıncı değerinin 90 mmHg’dan, diyastolik kan basıncı değerinin ise 60 mmHg’dan düşük olması gerekir. Vücudun diğer bölümlerinin aksine kalp kası, gevşediğinde kanlanan bir organdır. Diyastolik basınç çok düşükse bu durum, kalbin yeterince oksijenden zengin kan alamadığı anlamına gelir. Bu da zaman içerisinde kalp kasının zayıflamasına ve diyastolik kalp yetmezliği olarak isimlendirilen kardiyak hastalığın meydana gelmesine neden olabilir. Düşük Tansiyon Belirtileri Nelerdir? Kan basıncının 90/60 mmHg değerinin altında ölçülmesi, düşük tansiyon olarak isimlendirilir. Hipotansiyon olarak tanımlanan bu durumun tipleri arasında en çok görüleni ortostatik hipotansiyondur. Ortostatik hipotansiyon gelişimi sırasında, gözlerde kararma, sersemlik ve bulantı gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Ağır derecede hipotansiyon ise şok durumlarında meydana gelir ve acil tıbbi müdahale gerektiren bir olgudur. Tedavi uygulanmadığı takdirde şok, kısa sürede ilerleyerek ölümcül bir seyir izleyebilir. Hipotansiyon gelişmesi halinde altta yatan nedenden bağımsız olarak bir takım benzer etkiler meydana gelir. Oluşabilecek belirtiler genel olarak şu şekilde özetlenebilir: Sersemlik Gözlerde kararma Yorgunluk Halsizlik Bilinç bulanıklığı Bayılma ya da bayılayazma Oluşan belirtilerin derecesi ve zamanlaması, hipotansiyonun derecesine göre değişkenlik gösterebilir. Ortostatik hipotansiyonda belirtiler, kişi oturur ya da yatar pozisyondan ayağa kalkınca ortaya çıkar. Kişi oturduğunda veya uzandığında ise genellikle şikayetler kaybolur. Fiziksel tükenmişlik, uzun süreli ayakta kalma ve sıcak havalar ortostatik hipotansiyon belirtilerinin kötüleşmesine neden olabilir. Tansiyon Düşmesi Neden Olur? Kan basıncı gün içinde dalgalanma gösterebilir. Dehidrasyon (sıvı kaybı) gibi geçici durumlar, kan basıncı değişikliğini tetikleyebileceği gibi kalp rahatsızlığı gibi kronik ve ciddi seyirli rahatsızlıklar da kan basıncı düşüklüğüne neden olabilir. Düşük kan basıncı aynı zamanda genetik veya yaşlanma gibi doğal süreçlere bağlı olarak da gelişebilir. Bazı olgularda gebelik gibi durumlarda da geçici hipotansiyon tespit edilebilir. Beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler, basit ve geçici hipotansiyon durumlarında etkili olabilecek uygulamalardır. Gerekli durumlarda ise çeşitli ilaçların reçetelendirilmesi ile kan basıncı düşüklüğü şikayetlerinin giderilmesi sağlanabilir. Birçok faktör kan basıncı üzerinde etkilidir. Bu faktörlerden geçici hipotansiyon nedenleri arasında yer alanlar, şu şekilde özetlenebilir: Beslenme Zorlanma Uzun süreli hareketsizlik Sıvı kaybı Gebelik Gebelik gibi hipotansiyon nedenleri kendiliğinden gerileme gösterebilirken diğer durumlar, beslenme değişikliği gibi çeşitli uygulamalar ile kontrol altına alınabilir. Bu durumlar dışında hipotansiyona neden olabilecek daha ağır seyirli ve kronik seyretme eğiliminde olan durumlar ise şu şekilde listelenebilir: B12 ve folik asit gibi vitamin eksiklikleri Uzun süreli ayakta kalma Hipotiroidizm gibi endokrin problemler Kalp rahatsızlıkları Ağır seyirli bakteriyel enfeksiyonlar sırasında gelişen septik şok Hayatı tehdit eden alerjik reaksiyon olan anafilaktik şok Bu durumlara ek olarak, ağır kan kaybı durumlarında da hipotansiyon gelişebileceği için dikkatli olunmalıdır. Bazı durumlar için reçetelendirilen çeşitli ilaçların kullanımı sonrasında da yan etki olarak kan basıncı düşüklüğü meydana gelebilir. Bu tarz bir etki meydana getirebilecek ilaçlar, genel olarak şu şekildedir: Diüretikler (idrar söktürücüler) Hipertansiyon (kan basıncı yüksekliği) tedavisinde kullanılan ilaçlar Kalp rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılan ilaçlar Antidepresan ilaçlar Erektil disfonksiyon tedavisi amacıyla kullanılan ilaçlar Parkinson hastalığı gibi çeşitli nörolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar İlaç kullanımı sonrasında yan etkiye bağlı olarak meydana gelen kan basıncı düşüklüğünün ilgili hekime belirtilmesi oldukça önemlidir. Çeşitli hayati durumların tedavisinde kullanılan ilaçlar, o ilacı reçetelendiren hekimin bilgisi dahilinde olmadan kesilmemelidir. Hekime başvuru sonrasında gerekli durumlarda ilacın dozunda ve uygulama sıklığında değişiklikler yapılarak mevcut şikayetlerin kontrolü sağlanabilir. Tansiyon Düşüklüğü Nasıl Tedavi Edilir? Tansiyon düşüklüğü tespit edilen birçok olguda, genellikle herhangi bir tedavi girişimine gerek duyulmaz ancak hipotansiyon halinin kişide mevcut olan başka bir gizli rahatsızlıktan kaynaklanıyor olması halinde altta yatan durumun tedavisi için çeşitli uygulamalara başvurulabilir. Uygulanacak tedavi yöntemi ise altta yatan rahatsızlığın ne olduğuna göre değişkenlik gösterir. Bazı tedavi yöntemleri şu şekildedir: Düşük kan basıncı tedavisi için çeşitli ilaçların reçetelendirilmesi Kişinin mevcut kullandığı ilaçların gözden geçirilmesi ve doz ayarının yeniden yapılması Tuz ve sıvı tüketimi gibi konularda diyet değişikliklerinin planlanması Bu tarz uygulamalar öncesi hekimlerin bilgisi ve önerisi olması oldukça önemlidir. DÜŞÜK TANSİYONA NE İYİ GELİR? Hekimlerin bilgisi ve önerisi dahilinde yapılabilecek çeşitli uygulamalar kan basıncı düşüklüğünün kontrolünde faydalı olabilir: Oturur ve yatar pozisyondan kalkarken yavaş hareket etmek Yatağın baş kısmını havaya kaldırmak Öğünleri küçültmek ve öğün sonrası istirahat etmek Sıvı alımını artırmak Uzun süreli oturma veya ayakta kalma gibi davranışlardan sakınmak Alkol tüketiminden kaçınmak Gece geç saatlerde kafeinli içeceklerden uzak durmak Bu uygulamalardan hangisinin sizin tansiyon düşüklüğünüze iyi geleceği konusunda hekiminize danışmanız önerilir. Kan basıncı düşüklüğü genellikle herhangi bir ciddi problemin belirtisi olarak karşımıza çıkmaz. Bazı olgularda ise kan basıncında meydana gelen ani düşmeler, acil olarak tedavi edilmeyi gerektiren durumların sonucu olabileceği için dikkatli olunmalıdır. Kan basıncının ani olarak düştüğü ve acil olarak tedavi gerektiren durumlardan bazıları şu şekildedir: İç veya dış kanamaya neden olan ağır travma Alerjen maruziyeti Ağır sıvı kayıpları Vücudun diğer kısımlarına yayılan enfeksiyonlar Bu gibi durumlarda şokun önlenmesi ve başta beyin olmak üzere çeşitli organların zarar görmesini engellemek adına, acil olarak koruyucu önlemler alınmalı ve müdahale yapılmalıdır. Kan basıncı düşüklüğü olan birçok kişi, hipotansiyon sonucu oluşan şikayetler konusunda farkındalığa sahiptir. Kişisel tetikleyicilerin öğrenilmesi ve bu durumlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda bilgi alınması da oldukça önemlidir. Kan basıncı düşüklüğünüzün sizi rahatsız hissettirmesi halinde sağlık kuruluşlarına başvurarak sizin için gerekli olan medikal tedavi veya uygulanabilecek yaşam tarzı değişikliklerinin ne olduğu konusunda bilgi alabilirsiniz. Mevcut kullandığınız ilaçların, bir yan etki olarak kan basıncı düşüklüğü geliştirdiğinin tespit edilmesi halinde ise ilacı kendi kararınızla kesmek yerine ilacı reçetelendiren hekime bu durumu anlatmanız oldukça önemlidir. Sağlıklı günler dileriz.

Safiye Ali Teması 9 Dakika

Ücretsiz Muayene Kayıt Talebi Oluştur

Hizmet verdiğimiz branşlarla ilgili randevu talebi oluşturmak için bu alanı tıklayın, vermiş olduğunuz bilgiler üzerinden sizlere en kısa süre içerisinde ulaşıp en yakın tarihli randevuyu vermeye çalışacağız

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız

E-Sonuç
Whatsapp
Sizi Arayalım

Görüş, Öneri veya Şikayetinizi Bize Bildirin

Kurum veya personel ile ilgili görüş, öneri ,teşekkür ve şikayetlerinizi aşağıdaki form aracılığıyla bize iletebilirsiniz, sizlere daha hızlı ve kolay bir biçimde ulaşabilmemiz için lütfen tüm bilgilerinizi eksiksiz olarak girin

Randevu Talebi Oluştur

Hizmet verdiğimiz branşlarla ilgili randevu talebinizi aşağıdaki formu doldurarak bize iletebilirsiniz, sizlere en kısa sürede dönüş sağlanacaktır